9 Aralık 2015 Çarşamba

Sen Gittiğinde kitap yorumu


Selamlaaar ! Uzun bir süre yoktum biliyorum.. Ama bu süre içerisinde yorumlayacağım çok fazla dizi, film, kitap biriktirdim ^^

İlk yorumuma Gayle Forman'dan.. If i stay'in ikinci kitabı sen gittiğinde. If i stay'in filminin yorumunu yapmıştım, kitabın yorumunu yaptım mı bilmiyorum fakaaat şu bir gerçek ki; ikinci kitap bana göre daha güzeldi.

Tamam tamam, önce her zamanki gibi konuya bir değinelim sonra yorumuma geçelim.
-AZICIK SPOILER İÇERİR-
(Aslında kitabın arkasında spoiler yazıyor.) 

İlk kitabın sonu, Mia'nın Adam sayesinde uyanmasıyla bitiyordu. En heyecanlı yerde kitap sonlandı.. (Teşekkürler Gayle Forman !! ) 

Bu kitapta öğreniyoruz ki, Mia Julliard'a gitmiş, Adam ise Shooting Star'la beraber gerçek bir rock yıldızı olmuş. Başka birşey söylemek istemiyorum çünkü kitap bundan ibaret. Bundan ibaret dediğime bakmayın, olayların nasıl bu şekilde gerçekleştiğini falan öğreniyoruz. Ayrıca kitap bu sefer Adam'ın ağzından anlatılıyor. 
Adam, Mia'ya kızgınlığını ve kırgınlığını sadece kelimelerle o kadar güzel anlatıyor ki, sanki Mia beni terkedip Julliard'a gitmiş gibi hissediyorum... -_-
Bana göre Sen gittiğinde, Eğer yaşarsam'dan daha güzeldi. Genelde devam kitapları beğenilmez ama sen gittiğinde'de Adam'ın hisleri, Mia'yla konuşurken, aslında içinden neler düşündüğü falan gerçekten çok güzel anlatılmıştı. 
Eğer yaşarsam da, Sen gittiğinde 'de çok akıcı kitaplar zaten, okurken bir dakika bile sıkıldığımı hatırlamıyorum. Aksine, her okuduğum kelimede heyecanlanıyordum.
Kitabı bitirdiğimde yüzümden hüzünlü bir gülümseme oluştu. Ve yaklaşık beş dakika sonra 'NEDEN HALA 2. FİLMİ ÇIKMADI !!' diye çirkefleşip sınıfa atar yaptığım da var tabii ama haklıyım bence ^^
5 Puan vermezsek olmaz tabii.




15 Eylül 2015 Salı

The Breakfast Club/Kahvaltı Kulübü


80lerin filmlerine bayılıyorum. Özellikle kıyafetlerine ve günlük yaşamlarına. 
Favori filmlerimden biri olan The Breakfast Club'ı yorumlamamın vakti geldi...
The Breakfast Club'ı bilmeyeniniz yoktur. John Hughes yapımı muhteşem bir film.Ayrıca tüm zamanları en iyi lise filmi olarak biliniyor.

Öncelikle konusu şu şekilde;
Bir cumartesi günü, birbirlerinden daha önce hiç haberi olmayan ve görünüşte birbirlerinden oldukça farklı görünen beş öğrenci, okulda cezaya kalırlar.
Cezalı oldukları için hiçbirşey yapmadan oturmaları ve "Neden burada oldukları" hakkında 1000 kelimelik bir deneme yazmaları istenir.
Bender ise belalı bir tip olduğu için (bu konudaki düşüncelerimi aşağıya yazacağım) her cumartesi cezaya kalan bir öğrenci. Cezaya kalmaya alışık olduğu için öğretmeniyle rahat bir şekilde konuşur ve diğer cezaya kalan öğrencilere sataşmaya başlar. İlk başta herkes Bender'a karşı önyargılı davranır. Ancak daha sonra arkadaş olmaya başlarlar ve kendileri hakkında, kendilerine bile itiraf edemedikleri konulardan konuşurlar. 


Filmin konusunun sadece ceza alan öğrenciler hakkında olması ve sahnelerin sadece okulda geçmesine rağmen, film kendini izletiyor. Benim favori karakterim Bender'dı. Hala hatırlarım, filmi ilk açtığımda mimiklerine bayılmıştım. Yüzüne baktığımda gülesim geliyordu.


Ayrıca, öğretmenleri Bender'a karşı çok kötü. Tamam Bender'da az değil, ama ailesinden kaynaklanan sebepten bu şekilde. Zaten birkaç sahne var (söylemiceem hayyııırrr) Bender'ın orada içini okuyabiliyorsunuz. İyi biri olduğunu anlayabiliyorsunuz gerçekten. Fazla özgüvenli bir çocuk ama zayıf noktaları var onunda.


Filmde bir de akıl hastamız var. Adı Ally ve çözülmesi zor bir kız. Giyinişinden saçından başından anlaşılıyor zaten garip biri olduğu. Ben ilk başta depresyonda bir kız sanmıştım ama gerçek sonradan ortaya çıkıyor. İçi dışı enteresan bir kız, tuzlu ekmek yiyor düşünün.. Ama yüzü çok hoş. O kıyafetlerin, dağınık saçın arasından bile yüzünün güzelliğini görebilmeniz mümkün.

Film tam anlamıyla muazzam bir film. Eminim çoğunuz izlemişsinizdir. Eğer izlememişseniz, fazla geç kalmayın derim ^^








11 Eylül 2015 Cuma

Now Is Good/Aşk, Şimdi


Öncelikle şunu söylemek istiyorum ki; bu filmin ülkemizde vizyon tarihi biraz sıkıntılıydı sanki ? Bu filmi baya önce Hazal'ın önerisiyle internetten seyretmiştim. Filmi izledikten (pek hatırlamıyorum ama) 2 ay falan sonra sanırım, forumda üzerinde seans saatleri yazılı bir şekilde afişini gördüm. Nasıl Yani ?dedim kendi kendime.
 Yine harika bir şekilde "Aşk,Şimdi" diye çevirmişler güzelim filmin adını bu arada.Gönülden Tebrik ediyorum herkesi....

Neeeyse filmin konusundan bahsedelim biraz;
Tessa,(Dakota Fanning) bir lösemi hastası. Doktorları ise hastalığını önleyemedikleri için, tedaviyi bırakıyor.(Okulu da ayrıca) Hayatta olduğu anlarını dolu dolu geçirmek isteyen Tessa, bir liste hazırlıyor. Yeni tanıştığı (komşusuydu sanırım?) Adam isimli çocukla beraber bu listeyi gerçekleştirmeye başlıyor.


Tamam, kabul. Filmi ilk izlediğimde salya sümük ağlayıp kendimden geçmiş olabilirim...
Ama, bu filmin üstüne o kadar çok mutsuz sonlu film izledim ki artık normal bir son gibi geliyor. (ABARTTI)
Şaka bir yana ciddi ciddi hönkürmüştüm filmde. Yaani şimdi düşünüyorum da Melis, seni o kadar sarsan neydi ? Filmin sonunu az çok tahmin ediyorsunuzdur zaten. Konusu bile ele veriyor sonunu. Ama şimdi söyleyip "CYLOLES NİYE SPOİLER VERIYORSUN?" demenizi istemiyorum o yüzden susuyoruuum..

Neyse, Dakota'nın role cuk oturduğunu düşünüyorum ben. Çünkü çok güzel bir suratı var ve ben güzel, hüzünlü bakan yüzleri severim arkadaşım... Tamam saçma gibi geliyor ama nostaljiğim bu konuda. :')

Filmde ayrıca Kaya Scodelario oynuyor. Skins'te gördüğümüz performansından hiçbirşey kaybetmemiş. Buna emin olabilirsiniz. Yine arsız bir rolde. (Ve hala çok güzel )':


Jeremy Irvıne'e gelirsek.. Bilmiyorum ya, bana çok donuk gelmişti. Böyle, pısırık bir tipi var zaten. Sinirimi bozup durmuştu film boyunca. rolü gereği mi o şekildeydi hatırlamıyorum ama bu kadar sinir olmuşsam, oyunculuğundandır diye düşünüyorum.

Aslında konuşup anlatmak istediğim çok şey var. Mesela Tessa'nın annesi. Ama anlatırsam gerçekten filmi izlemenize gerek kalmayacak. Bu nedenleeee ben puanımı veriyorum ve susuyorumm..






8 Eylül 2015 Salı

Hairspray\Saç Spreyi


Hairspray, izlerken sıkıntıdan yerlerde süründüğüm bir filmdi. 2 buçuk yıl önce izlememe rağmen hala adını duyunca tüylerim diken diken oluyor.
Öncelikle, film 2007 yapımı. Ama o kadar saçma ki.. İnternette bir araştırıyım dedim ve filmin 1988 yılında çekilmiş olduğunu okudum. Yani asıl filmimiz 1988 yapımı. O yıllarda saçlarını spreyle kabartmak çok modaydı, yapılan danslar, gençlerin müzikallere olan ilgisi.. Ama 2007 yapımı bir filmde bana saçma geldi açıkçası. 1962 yılını esas alıyorlarmış filmde.O kadar sıkılmıştım ki, konuyu, ne zaman çekildiğini vs. unutmuşum.. Tabii Zac Efron hariç :)


Konusu ise şöyle; 

Kilolu bir kızımız var, resim gördüğünüz gibi.. Dans etmeyi çok seviyor, kıpır kıpır bir genç kız. En büyük hayali ise izlediği TV şovuna çıkıp dansçılardan biri olmak. Zac Efron'da işte ordaki yakışıklı oğlanımız. o TV şovundaki güzel kızla adı duyuluyordu hatırladığım kadarıyla. Sonra Tracy (Esas kızımız) bir şekilde şova çıkma şansını yakalıyor. İşler o şekilde ilerliyor.


Güldüğüm yerler var mıydı ? Çok nadir. Ama genellikle sıkıldım. Komik bulduğum yerler de zaten Zac Efron'un olduğu bölümler. Mimikleri falan hoşuma gitmişti. Gif'te gördüğünüz gibi.. :)

Ama gerçekten, inanılmaz sıkılmıştım. Hatırlayınca bile afakanlar basıyor. Herneyse.

2 puan veriyorum. o da Zac'in hatrına..



7 Eylül 2015 Pazartesi

Insomnia/Uykusuz


Ahhh ahhh Al Pacino.. Sen nasıl bişeysin. Nasıl tüm filmlerinde beni kendine hayran bırakıyorsun !
Öncelikle film hakkında şunu söylemek istiyorum; 3 harika oyuncu yer alıyor..

Al Pacino, Robin Williams ve Hilary Swank ! 

Çoğunuz izlemişsinizdir zaten, ses getiren bir filmdi. Ayrıca 2002 yapımı, eski bir film.
Konusundan bahsedersek ;

Alaska'da yaşanan bir cinayet vakası üzerine, ünlü dedektif Will Dorner (Al Pacino) ortağı ile birlikte davayı üstlenir. Ancak, operasyon esnasında ortağını yanlışlıkla öldürür ve bunu herkesten sakladığını düşünürken bir telefon gelir, herşeyi gördüğünü söyleyen bir adam Will ile anlaşma yapmak ister. Will ise bu esnada Alaska'da yaşanan gündüz gece sorunu nedeniyle uyuyamamaya başlar ve insomnia hastalığına adım adım yaklaşır.




Öncelikle söylemeliyim ki, Robin Williams ve Al Pacino'yu başrolde görmek muhteşem. İzlerken kesinlikle büyülenmiştim. En Mütüşmelli filmler arasında kesinlikle ön sıralarda. (En azından benim listeme göre :)
Filmde ayrıca Hilary Swank, hırslı ve işini seven bir polisi canlandırıyor. Hilary Swank'ı da çok tatlı bulurum zaten. Böyle bi sempatik geliyor bana.

Film hakkında yapabileceğim tek eleştiri bu (spoi vermeden tabiiki yoksa anlatılacak dünya kadar şey var)

Eğer izlemediyseniz izlemenizi tavsiye ederiiim. Böyle bir filme kaç puan verilir ??










6 Eylül 2015 Pazar

Senden Bana Kalan



Evet evet biliyorum, bloga eskisi kadar özen gösteremiyorum.. Ama ne film izliyorum ne de kitap okuyorum. Dizi ve Animeleri sormayın bile. O yüzden bir düşündüm. "Acaba izleyip yorumlamadığım hangi filmler var diye.. Uzun süre önce sinemada izlediğim "Senden Bana Kalan" geldi aklıma..

Öncelikle konusundan bahsedersek eğer;
Özgür adında bir karakterimiz var. Küçük yaşta anne babasını kaybetmiş ve zengin büyükbabası tarafından şımartılarak büyütülmüş. Büyükbabası vefat ettiğinde ise miras kalacak parayla rahat edeceğini düşünürken, büyükbabasının vasiyetini yerine getirmeden ona beklediği gibi bir miktar  kalmayacağını, çok cüzi bir para kalacağını  öğrenir. Büyükbabasının hazırladığı vasiyetnamede ise Özgür'e birtakım görevler vermiştir. İstanbul'dan Çanakkele'ye, Adatepe köyüne taşınıp, bir yıl orada kalacaktır. Özgür, yazıldığı gibi Adatepe köyüne taşınır ve Elif'le karşılaşır. Elif, ona bu yolculuğunda rehber olacaktır ve Özgür'e yardım edecektir.


Film sanırım uyarlama. A Millioner's First Love filmini çoğunuz bilirsiniz. İzlediyseniz eğer, benzerliği görmüşsünüzdür.
Herneyse, oyuncu kadrosundan bahsetmek istiyorum. Başrollerde Neslihan Atagül ve Ekin Koç var. Açıkçası afişte Ekin'i görünce direk biletimi almıştım ama neyse, konumuz bu değil.
Zaten karakterler güzel, ona diyeceğim birşey yok. Ama Ekin'de sizce de böyle bir sempatik insan ifadesi yok mu ? Ukala tavırlarını izlerken gerçekten gülesim geliyordu. Komik sahnelerin dışında bile. Ama yine de güzel uyum sağlamıştı. Özellikle filmin ileri sahnelerinde. Neslihan'ın ise role cuk oturduğunu düşünüyorum. Köylü kızını canlandırıyordu ve hareketleriyle yüzü uyumluydu karakteriyle. 
Ama filmin konusunu çok ilgi çekici bulduğumu söyleyemem. Orjinal versiyonu da öyle ama ne biliyim Türkler yapınca daha bir gözüme batıyor benim. Kore Filmlerindeki konulara alışmış olduğumdan bana şeker geliyor.

Sonuç olarak filme 3 puan veriyorum.
Ama eğer sorarsanz "İzliyim mi yani ?" diye, izleyin derim. Çekim kalitesini sahnelerini beğenmiştim :)


21 Ağustos 2015 Cuma

Lovely Complex

Merhabaa ! Bayağıdır bloğu ihmal ettiğimin farkındayım ama gerçekten şu aralar bana birşeyler oldu. SÜREKLİ UYUYORUM.SÜREKLİ.Uyanık olduğum süre zarfında ise sadece anime izliyorum veya dışarı çıkıyorum.Eve gelince yine uyuyorum.. Nerden çıktı bu halsizlik bilmiyorum ama böyle giderse bittim demektir :)):).::))  Bilgisayarı açmadığım için de bloğu unutuveriyorum. Biliyorum pek takipçim yok ama yazmak bile yetiyor bana :)


Dediğim gibi şu sıralar sadece anime izliyorum ve haliyle sadece anime yorumlamak istiyorum. Önceden izleyip bitirdiğim animelerin yorumlarını çoktan yaptım sadece sizlerle paylaşması kaldı ;)

Hiç komik bir anime paylaşmadığımı farkettim ve aklıma direk Lovely Complex geldi. Zaten izleyenler neden olduğunu biliyorlardır :) Sırıtarak güldüğüm nadir yapımlardan biri. Yapım diyorum çünkü zamanında çok izlediğimden midir bilinmez, komedi filmlerinde dizilerinde vs. kolay kolay gülen biri değilimdir. Evet normalde kişneyerek güldüğüm doğru ama bu birşeyleri izlerken gerçekleşmiyor malesef :\
Heeeerneyseee...



Ama Lovely Complex gerçekten eğlenceli bir Anime.
Konusu şöyle ;

Risa Kouzimi, yaşıt kız arkadaşlarına göre, 1.70 boyunda. oldukça uzun bir kızdır. (hatta sonra 2 cm daha uzuyor) (Ayrıca, normal demeyin, Japonya şartlarına göre bayağı uzun bir kız)
Atsushi Otani ise, yine Japonya şartlarına göre ve arkadaşlarına göre bayağı kısadır, 1.56 cm'dir.
İkisi de yaz okuluna kalırlar ve tanışırlar. İkisinin de boy kompleksi vardır. Bkz: Lovely Complex
Ve boyları ne kadar zıt olsa da birbirlerine aslında çok benzerler. Sürekli komik bir şekilde kavga ederler ve okulda onlara All Hanshin Kyojjin adıyla seslenirler.



"Birbirlerlerine gıcık oluyorlarsa neden arkadaşlar?" diye sorarsanız eğer, ikisinin de hoşlandığı biri var. Ve ikisi de bunun için birbirine yardım ediyor. Tabii sonrada işler biraz değişiyor ama bu şekilde başlıyor herşey :)

Favorim hep Otani'ydi izlerken. 1.56 boyunda falan ama gerçekten çok şeker bir karakter ^^
Tabii sinir olduğum çok yer vardı. "Yeter artık, inadını kır gerizekalı !" diye bağırdım çook fazla sahne vardı ama genel olarak favorimdi benim.

Kesinliklike komik birşeyler izlemek istiyorsanız Lovely Complex'e göz atın derim :)
Favori Animelerimden biri olduğu için benden bir beeeeeeeşşş..



29 Temmuz 2015 Çarşamba

School Days


Itou Makoto, her sabah ayn metroyla okula gittiği Katsura'ya aşıktır (!) Ancak hiçbir şekilde açılamaz. bunu yeni tanıştığı Sekai Saionji öğrenir ve Katsurayla Itou'nun arasını yapmaya çalışır.. Itou ve Katsura gittikçe yakınlaşırken, Sekai Itou'ya karşı birşeyler hissettiğini anlar. Ve aşk karmaşası ortaya çıkar.

Sanırım animeyi bu şekilde anlatabilirim. Normal bir şekilde izliyorsunuz. "Evet, şunla şu çok yakışır." "Şöyle olur" diyorsunuz ama işler çığrından çıkıyor. 

Bu anime için pek iyi yorumlar okumadım. Ayrıca evet, sonu çok beklenmedik bir şekilde bitti. Son bölümün yarısına kadar normal devam ediyor ve sonra PUFF !

Katsura benim favorim. Fotoğrafta gördüğünüz uzun saçlı kız. Çok haksızlık yaptılar kıza. Hem sekai hem sınıfındaki kızlar hem Itou..
Bu arada anime ecchi içeriyor biraz. Onu da unutmadan söyleyeyim.

Kimse bu animeyi beğenmemiş ama ben ekşınlı oluşunu ve entrikalar içermesini falan beğendim. Bu tür animeler daha çok hoşuma kaçıyoor.. :)

Sizde bu tür aşk üçgeni. dörtgeni hatta beşgeni (abartmıyorum) konulu filmler,animeler izlemeyi severseniz. School Days'i de benim gibi seversiniz diye düşünüyorum. :)




19 Temmuz 2015 Pazar

If I Stay / Eğer Yaşarsam

If I Stay, içerisinde bulunduğu çevreden farklı olan Mia'nın aslında mükemmel giden hayatının bir anda trajediye dönüşmesiyle başlıyor. Bir seçim yapmalı. Kalmak için aşk yeterli mi ?

Aslına bakarsanız, filmin konusu çok farklı değil. Spoiler vermemek için ekstra çaba harcıyorum şu an çünkü aklımdakileri anlatmak için spoiler vermemek imkansız.
Herneyse, Filmin sonu hem hüzünlü hem güzel bitiyor. Sonunda mutlu olmama rağmen ağlamıştım. Ve hayır, bu sevinç gözyaşı değildi..

Filmin kitabını da okudum ve nedendir bilinmez kitabı okurken durduk yere ağlıyordum. Sanırım aklıma filmden görüntüler geliyordu. Mutlu bir bölümde bile burnumu sızlarken buluyordum..

Film kitaptan farklı falan değildi. Oyuncular vs. kitapla tamamen uyuşuyordu. Özellikle Mia'nın annesi tam düşündüğüm gibiydi. Yalnız kitapta insanlar duygulara daha çok önem veriyorlardı sanki.. 
Spoi vermiş gibi olucam biraz ama, örneğin hastanedeki hemşireler, Mia'nın akrabaları gibi.. Ama yine de film hoştu.

Chloe Moretz de bu role cuk oturmuş.Her ne kadar filmi bir nebze Camino'ya benzetsem de ayrıntılarla film farkını gösteriyor. Dediğim gibi beni filmin son 5 dakikası çok etkiledi.

Puanım ;






Keanu Reeves


Keanu Reeves... 
Bu isim benim için çook fazla anlam ifade ediyor. Blogumun bana göre en önemli parçası olan Keanu resimlerini, giflerini görmüş olmalısınız.
İşte o gif ve resimleri, 5047 fotoğraflık "Reeves" isimli klasörümden buldum... >.<

Daha çocukken annemin Al Pacino'ya hayranlığı yüzünden birçok kez Şeytanın Avukatı filmini izlemiştim. Her izleyişimde de Kevin'a ağzım açık, hayallere dalmış bir şekilde bakardım.. "Anne? Bu adamın adı ne?" sorusuna "Keanu Reeves" cevabını aldıktan sonra 1 saat Google'dan Keanu fotoğraflarına bakmıştım..

Ya ama bu adamı sevmemek, sempati duymamak elde mi ? Sadece karizması için değil, oyunculuğuna da hayranım. Hareketleri o kadar doğal ve duyguları seyirciye geçirmeyi o kadar iyi biliyor ki..

Bu adama çirkin derseniz çok büyük günaha girmiş olursunuz benden söylemesi. Şimdi diyeceksiniz "Cyloles. Hep eski genç fotoğraflarını paylaşıyorsun." Haklısınız ama elimde olmadan yapıyorum çünkü günün birinde "Biriyle evleneceksem Keanu'ya benzeyecek !" demiştim ve ben şu quantum düşünceye vs. çok inanıyorum. Benzeyecek Arkadaş !
Ama yine de sizin için bir fotoğraf;

Adam 50 yaşında ve hala çok karizmatik. Ayrıca yaşadıkları da kolay hazmedilebilecek şeyler değil. Bilmeyenleriniz için, Keanu ve kız arkadaşının çocuğu ölü dünyaya geldi. Bir kızı olacaktı. İsmini Ava Archer Symee Reeves koydular. Bu olayın üstüne kız arkadaşı, bir trafik kazasında can verdi ve kızının yanına gömüldü.
Ayrıca bir kızkardeşi kanser.
Hayatında ölümle çok iç içe oldu. Ayrıca şu an yaşadığı hayatı da hiç kolay kazanmadı. 
Son dönemlerde depresyonda olduğu söylentileri çıktı ama yeni resimlerle hayranlarını biraz da olsa gülümsetebildi :)

Yani bu şekilde.Çok hayranım çokk.

17 Temmuz 2015 Cuma

Triangle/Şeytan Üçgeni


Triangle filminin konusunu yazmak istemiyorum çünkü bunu siz bulmalısınız. Ama benim gibi konuyu okumadan filmi izleyemeyenler için şunları söyleyebilirim ;
Jess, arkadaşlarıyla bir yat gezisine gider ve fırtına çıkar. O sırada karşılarına çıkan bir gemiye binerler. Gemiye bindiği ilk andan beri dejavu yaşayan jess, içindeki huzursuzluğun sebebini bilmemektedir.

Bu filmi de bayağı önce izlemiştim ama şu an bile ne kadar etkilendiğimi hatırlıyorum. Filmi dikkatli izleyip parçaları birleştirmeniz gerekiyor. 

Filmde, Melissa George'un saf güzelliğiyle karşılaşıyoruz. Jess'te aslında çok dışa dönük bir tip değil. Kendi ve oğlu var sadece hayatında. Geziye çıktıklarında da davranışlarından anlaşılabiliyor bu.

IMDb; 6,9

Spoiler içeren yorum kısmım geldi. gri olan kısmı okumayıp geçebilirsiniz ^^

Filmin başında, olaylar gelişmeye başladığında "Yabuneyy?" moduna girmiştim. Ama beni birşeyler düşünmeye iten sahne hatırladığım kadarıyla gemideki saldırgan ortaya çıktığı zamandı. Ayrıca Jess'in  Liam Hemsworth'ün (Filmdeki adını unuttum >.<) başını yaraladığı zamandı. (Ya da ensesi.)
Ayrıca ordaki kızıl saçlı kadını defalarca ve defalarca öldürdüğü ve sürükleyerek güverteye götürdüğü zaman, oradaki aynı kadının binlerce cesedini görmek beni bu konuda aydınlattı.

Yani güzel bir yapım. Aklınızın sınırlarını zorlayan bir film. Beni düşündüren film severim ben. Filmin başı ve sonu aynı olursa o filmden hiçbirşey alamam yani.


Ben Beğendim İzlemeniz Tavsiye Edilir !! ^^

16 Temmuz 2015 Perşembe

Kocan Kadar Konuş


Kocan kadar konuş, gerçekten başarılı bulduğum Türk komedi filmlerinden biri. Aslında filmine gitmeyip kitabını okuyacak ve öyle izleyecektim ama annemin zoruyla girdim işte filme. 
Hoş, kitabını hala okumadım ama filmini bu kadar beğendiğime göre kitabı hayli hayli güzeldir.
Ayrıca sempatik güzelimiz Ezgi Mola oynuyor yani gülmemek elde değildi :)

Konusu, klasik Türk aileleriyle ilgili. "Kimle evlenmiş?" "Zengin miymiş?" "Ayyy o daha evlenmedi mi !" gibi cümlelerin bolca geçtiği bir film :)
Türk annelerimiz, ninelerimiz kızlar 20 yaşına bastığı andan itibaren "iyi bir damat" arayışlarına başlarlar... Bir de 30una merdiven dayamış, evde kalmış (!) kızımız Efsun var..
Çok genç yaşta evlenen kuzenini görünce, Efsun'un sabrı taşar, artık o da evlenmek ister.
Ancak, kitaplara çok düşkün olan efsun, kendine göre birini hiç bulamaz. O sırada en sevdiği kitabın yazarıyla konuşmaya başlayacak ve lise aşkıyla tekrardan karşılacaktır.


Filmin birçok sahnesinde anırarak güldüm bildiğiniz. Sinemada izlediğim için durum daha do zordu benim için. 
Esprili sahnede tamam herkes gülüyor. Ama sonra susuyorlar tabii filmi izlemeye devam ediyorlar. Ama mükemmel cyloles, hala gülmeye devam ediyor... Annesinden uyarı alıyor artık "Cyloles, filmi izemeye ne dersin?"
Komedi filmlerini artık evde izlemeye karar verdim. Çok neşeli biri olduğum için en küçük şeye hönkürerek gülebiliyorum. Gözlerimden akan yaşlarsa cabası..


Hatırladığıma göre izlediğim en iyi türk komedi filmi Kocan Kadar Konuş.
Gerek karakterler, gerek espiriler ve olay akışı olarak gerçekten iyi bir filmdi. Ezgi Mola rolüne şıp diye oturmuş. Ezgi'ye komedi dalını çok yakıştırırım zaten.
Murat Yıldırım'da iyiydi rolünde. 

IMDb Puanı; 6,7

Puan fena değil ama ben bir 7,0'ı hak ettiğini düşünüyorum. 
Filmde ayrıca; Ebru Cündübeyoğlu, Eda Ece, Nevra Serezli ve Gülenay Kalkan oynuyor. Dediğim gibi oyuncu kadrosu güzel :)

İzleyin Diyorum ^^





13 Temmuz 2015 Pazartesi

The Last Song/Son Şarkı


Son şarkı, yine çok önceden izlediğim filmlerden. Ama bu sefer konusunu yazmam ve yorumlamam zor olmayacak çünkü rahat 4-5 kez izlemişliğim var bu filmi.

Anne ve babası ayrı olan Ronnie (sanırım 16 veya 17 yaşındaydı) tipik bir ergendir. Yaz tatili için erkek kardeşiyle babasının yanına giderler. Babasıyla arası iyi olmayan Ronnie'nin, Kumsalda tanıştığı Will ile hayatı ve düşünceleri değişecek, istemediği olaylar gelişecektir.


Öncelikle film hakkındaki olumsuz yorumlar genellikle kitabın daha iyi olduğu yönde. Kitabı okumadım ama filmi gerçekten sevdim. Başrollerde Miley Cyrus ve Liam Hemsworth var. Ronnie'ye ciddi anlamda gıcık olmuştum filmin başlarında. Miley'nin bu role uygun olduğunu düşünüyorum. Liam da rolünü iyi güzel oynamış yani diyecek birşey yok :)

Film,Tybee adasında çekiliyor. Miley, kendi yazdığı Benim Yolum kitabında bu filmden ve Tybee adasından bahsediyor. Bu film, Miley için büyük bir oyunculuk deneyimi olmuş. Film çekildiği zamanlarda Miley sanırım 16 yaşındaydı. En fazla 17.

Ayrıca Greg Kinnear, (Ronnie'nin babası) rolünün hakkını fazlasıyla vermiş. Kızıyla ilişkisi kopuk bir baba ancak bu şekilde canlandırılabilirdi. 


Ve son olarak filmden bir Soundtrack. Ayrıca When i look at you, Miley'nin en sevdiğim şarkılarından. :)




12 Temmuz 2015 Pazar

Beren Saat'e Olan Hayranlığım




Meeerhaba. Film yorumlamaktan başka kendim hakkımda yazılar yazmak istiyorum.
Çünkü burada beni Cyloles olarak tanıyorsunuz. Bunu size borçlu olduğumu düşünüyorum.
hepsini bir yazıda paylaşıp rafa kaldırmak yerine taksit taksit kendim hakkında size yazılar yazmak istiyorum.

Mesela en belirgin özelliğim Beren Saat'e olan ilgim.

Beren Saat'i ilk kez Hatırla Sevgili dizisiyle tanımıştım. O zamanlar çocuktum ama bizimkiler çok izlerdi. Özellikle Anneannemde çok izlediğimi hatırlıyorum.
Sonra Aşk-ı Memnu çıktı ve bizimkiler onu da izlemeye başladılar. Annem kitabını okuduğu için büyük bir heyecanla izliyordu ve o da Beren Saat'i çok beğeniyordu. Sonra bu sevgim artmaya başladı. Artık Facebook'ta fan sayfaları açmaya başlamıştım Beren için ayrı bir sürü klasörlerim vardı..

Ve Beren'in Efesi..

Çoğunuz bilirsiniz ki Beren, zamanında çok acı bir kayıp yaşadı. Oyunculuk merdivenini adım adım tırmanırken, onu hep destekleyen, yanında olan erkek arkadaşı Efe'yi bir trafik kazasında kaybetti. Eğer ufak bir araştırma yaparsanız ne kadar bağlı olduklarını görürsünüz. Beren'in bakışlarında hep bir hüzün bulmuşumdur.. Nedeni Açık değil mi ?

Bütün bunlar Beren Saat'e daha çok çekiyor beni. Ünlü olduktan sonra hakkında -tabii ki bana göre-  hiç kötü birşey duyulmadı. Çünkü o tip biri değil. Güzel, zeki ve yetenekli.. :)

9 Temmuz 2015 Perşembe

The Bling Ring\Pırıltılı Hayatlar


Bling Ring, yaşanan bir olayı film şeklinde bize sunuyor. Ünlülerin pırıltılı hayatlarına takıntılı Rebecca ve arkadaşları onlar gibi hissetmek için farklı yollara başvuruyorlar. İnternetten takip ettikleri ve evini buldukları ünlülerin kıyafetlerine, mücevherlerine sahip olarak ün kazanıyorlar ve bu işi yapmaya git gide alışıyorlar...

Filmin başrollerinde Katie Chang, Israel Broussard, Claire Julien veeeee Taissa Farmiga'yla Emma Watson var.
Açıkçası benim filmi izlememi sağlayan ilk olarak Taissa'ydı. Taissa'ya karşı bir sempatim var. Ayrıca Emma oynuyor. Ve uzun süredir gençlik filmi izlemiyordum. Büyük bir beklentiyle açtım filmi ve beklentilerimi de karşıladı.

Tamamen gerçek bir olaydan alınmış bu 2013 yapımı film. Soydukları evin sahipleri de az tanınmış ünlüler değil. Neredeyse hepsini tanırsınız. Fakat bana göre, evleri soymalarının sebebi fakir olmaları değil. Durumları normal olan gençler ama gerçek bir ünlünün sahip olduğu marka çantalar, gözlükler vs. herkese çekici gelir.Yani onların sahip olmak istedikleri pırıltılı bir hayat.
Kendinize birşeyler katacak bir film arıyorsanız, -ki bu durumda zaten gençlik türüne pek bakmazsınız diye düşünüyorum- hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz.
Ama, gençlik filmi arıyorsanız eğlenceli birşeyler izlemek istiyorsanız açıp izleyebilirsiniz. Ben bu filme tam not verdim. Hiç ama hiç sıkılmadan izledim. ve oyuncu kadrosunun da çok iyi olduğunu düşünüyorum dalında gerçekten başarılı bir film.



Dil Öğrenmek ?


Her zaman hayalim İngiltere'de okumaktı. Hatta bundan 4-5 ay önceye kadar bu hayalime inanıyordum. Sonra İngiltere kadar pahalı bir ülkede nasıl tek başıma bir öğrenci olacağımı düşünmeye başladım ve "Tamam ya burada da süper okullar var" dedim. Kendime yeni bir yol çizmeye başladım. Taaki şans ayağıma gelene kadar.

İngiltereden akrabalarımız geldi. Ben onlarla hiç tanışmamıştım. Anneannem gibi sevdiğim bir teyzemin oğulları orada yaşıyor. Tatil için Mersine geldiler ve bizde bu şekilde onlarla tanışmış olduk. Daha doğrusu ben tanışmış oldum. Annem zaten tanıyormuş.

Steph,yani gelin beni ingiltereye okumaya çağırdı. Bu konuyu bayağı açtı. Ben ilk başta sadece gülümsedim ve umarım dedim ama çok ciddi olduğunu anladım. şimdiden benim için kolejlere bakmaya başlamış. Ve yanında dil kurslarına da. Ailemle konuştum, annem beni gönderebileceğini ama sadece dilin yeterli olmayacağını söylüyor. Ben bir ara çevirmenlik okumak istiyordum ama babam "Herkes dil öğrenebilir heh" diyip küçümsemişti. Ben tabiki öyle düşünmüyorum ama bu konu annemin içine kurt düşürdü. Bu akşam yemekte kesinlikle bu konu açılacak ve bir karar vermem gerekiyor. Mersinde dil kurslarını araştırıyorum, orada yapabileceğimi düşünüyorum ve içimde hiçbir huzursuzluk yok. 

Şans gerçekten ayağıma geldi. Bunu değerlendirmezsem, hep hayalini kurduğum Londra'ya yerleşmem çok zor olabilir hatta hiç olmayabilir. Yine de benim şu an için yapabileceğim tek şey dilimi geliştirmek ve karar vermek.

Bana şans dileyin..

25 Haziran 2015 Perşembe

Karadedeler Olayı


Karadedeler olayı, geçen yıl izlediğim ve beni çok etkileyen bir Türk yapımı korku filmi. Filmin yorumlarına baktığınızda çoğu kişiden geçer not alamamış. Hatta dalga geçenler, saçma bulanlar da olmuş. Ama ben filmi izledikten sonra tam 1 ay ışıksız uyuyamadım. Ayrıca filmin 'bazı' sahnelerini açıp, anlamlandıramadığım görüntülere tekrar bakmama rağmen birşeye benzetemedim.
Filmi Kaan'a zorla izlettim ve o da filmi saçma bulduğunu söyledi. Eee? Sorun bende mi yani ?
Hayır yani korku filmlerinden etkilenen bir insan da değilim anlamadım ki..

Filmin konusu şöyle ;
1989 yılında, 'K' ilinin 'L' ilçesinin 'D' köyünde, (Adını tam olarak vermiyorlar) köylüler saat 5ten sonra anlam veremedikleri olaylar karşısında dışarı çıkamaz olur. Bu olaylar gazetelere de yansır. 'Köyü cinler bastı' 'Cin Paniği' gibi manşetleri gören genç gazeteci H.B bu olayı araştırmak ve bu sayede iyi bir haber yapıp gündeme oturmak istemektedir.
H.B köye kamerasıyla köye gider.Muhtar ve köylüler tarafından karşılanır. Zaman kaybetmeden köylülerle röportaj yapmaya başlar. Köylülerin ağız birliği yaptığını düşünen gazeteci yine de her konuşmayı kayıt altına alır.


İşte böyle. Film 3 kasetten oluşuyor ve bu görüntülerin gerçek olduğu söyleniyor. 
Ayrıca filmde açıklamadıkları 'K' ili 'Kırklareli','L' ilçesi 'Lüleburgaz' ve 'D' köyünün ise 'Davutlu' köyü olduğu söyleniyor.
Belki bu kadar ciddiye almam, kırklarelili olduğumdandı bilemiyorum.
Ama bu olayın hiçbir gerçeklik payı yok benim gözümde.
Biraz spoi vermiş olacağım ama filmin sonunda, gazetecinin kıyafetlerinin,not defterinin ve diğer eşyalarının ormanın girişinde bulunduğu, ve o günden beri kayıp olduğu söyleniyor. Fakat o gazeteci, Medcezir dizisinde şu psikopat piyano öğretmeni karakterini canlandırdı. Tabii bunu ilk izlediğimde farketmedim. 
Ama her korku filmine 'YAŞANMIŞ BİR OLAYDIR' damgasını koymasalar olmuyor.

Filme, ilk izlediğimde ürkmüş olmamdan dolayı 3 puan veriyorum.


P.S I Love You/Not; Seni Seviyorum


Gelelim beni en çok ağlatan filme...
Not; Seni Seviyorum, ilk izlediğimde kısa süreli bir depresyon yaşatmıştı bana. Zaten okuduğum kitaplarda, izlediğim filmlerde ağlarsam, kendimi başrolün yerine koyup izlemişim demektir.
Evet, ne yazıkki empati hayatımın her alanında var...
Herneyse. Filmin konusuna gelecek olursak ; 

Güzel ve akıllı bir kadın olan Holly Kennedy, eşi Gery ile oldukça mutlu bir evlilik sürdürmektedir. Ancak aldıkları bir haber ikisini de derinden etkileyecektir. Gery'nin beyninde tümör vardır ve kurtulma umudu çok azdır. Bunu öğrenen Holly kocasından daha kötü bir ruh haline girer. Kocasını kaybettikten sonra Holly'nin yeniden nasıl iyi olacağını kimse bilmemektedir. Ancak Holly'yi çok iyi tanıyan Gery ölmeden önce sevgili karısına farklı zamanlarda eline ulaşacak şekilde düzenlenmiş bir dizi mektup yazmıştır. İlkini 30. doğumgününde alan ve büyük bir şok yaşayan Holly için bu mektuplar artık bir yol göstericidir. Kocasından hayatını yeniden bağlanmayı öğrenecek ve onun sayesinde kendisinin bilmediği yönleriyle karşılaşacaktır.

IMDb Puanı ; 7.0

Filmin konusunu anlatmayı sevmiyorum. Yeni bitirmiş olduğum filmlerse konusunu yazmak basit oluyor ama zaman geçmişse isimleri hatırlayamıyorum. Üstteki bilgiyi Vikipedi'den aldım (Burda yazar mahçup bakış atar) :)

2007 yapımı filmin başrollerinde Hillary Swank ve Gerard Butler oynuyor ! GERARD BUTLER !
Gerard Butler'a karşı ayrı bir zaafım var. Belki de filmde hönkürerek ağlamam bundan kaynaklanıyordur ama bu gerçekten sarsıldığım gerçeğini değiştirmiyor.


Filmin en sarsıcı kısmı şüphesiz yukarıda gördüğünüz sahneydi. Hıçkırıklara tam olarak o sıra başladım. Bana göre de kesinlikle aldığı IMDb puanını hak eden bir film. Gif'in kaynağını merak ederseniz eğer, üzerinde yazıyor :)

Puanım 5/5 !!






Senden Önce Ben


Senden önce ben, okuduğum harikulade 10 kitap arasında yerini aldı.
Aslında, yorumunu okuduğum,dinlediğim herkesin bu kitapta ağladığını görmek beni pek şaşırtmamıştı ve biraz da olsa kitaba önyargılı yaklaşmama neden olmuştu.
"Aşk hikayesi ve sonu acıklı" diye düşünmüştüm otomatikman.
Kırmızı Kedi'deydim ve aklımda hiçbir kitap yoktu. Sonra Senden Önce Ben'i gördüm ve dram kitapları, filmlerini falan sevdiğim için almak istedim. 

Konusu, işsiz kalan ve ailesine maddi açıdan yardım etmesi gereken Lou'nun bulabildiği tek iş, bir kötürüm hastasına 'hasta bakıcı' olarak hizmet vermektir. Lou iş görüşmesine gider ve yapacağı işin hasta bakıcılıktan çok, arkadaşlık olacağını anlar. Felç olmadan önce çok hareketli ve deli dolu olan şirket sahibi Will Traynor'un yanında işe başlar. 6 aylık bir kontrat imzalarlar. Lou, kontratın neden 6 ay sürdüğünü sonradan öğrenecektir.

Aldım ve okumam gereken diğer kitapları bir kenara bırakarak okumaya başladım. Kitabın ilk sayfalarından itibaren düşündüğüm tarz bir kitap olmadığını anladım zaten. Konusu tahmin ettiğimden çok daha fazlaydı. Çok daha farklıydı. Ben Tamamen bir aşk hikayesi beklerken, yazar aşkı bastırmış. Bu da kitabı sıradanlıktan kurtarmış. Kitapta, Lou'nun yapması gerekenleri Will'in yapması zaten beni çok etkiledi. Sonunda ben de hunharca ağladım ve beni bu kadar etkileyen ilk kitap olmasına şaşırdım... :)

Puanım elbette ki ;