29 Temmuz 2015 Çarşamba

School Days


Itou Makoto, her sabah ayn metroyla okula gittiği Katsura'ya aşıktır (!) Ancak hiçbir şekilde açılamaz. bunu yeni tanıştığı Sekai Saionji öğrenir ve Katsurayla Itou'nun arasını yapmaya çalışır.. Itou ve Katsura gittikçe yakınlaşırken, Sekai Itou'ya karşı birşeyler hissettiğini anlar. Ve aşk karmaşası ortaya çıkar.

Sanırım animeyi bu şekilde anlatabilirim. Normal bir şekilde izliyorsunuz. "Evet, şunla şu çok yakışır." "Şöyle olur" diyorsunuz ama işler çığrından çıkıyor. 

Bu anime için pek iyi yorumlar okumadım. Ayrıca evet, sonu çok beklenmedik bir şekilde bitti. Son bölümün yarısına kadar normal devam ediyor ve sonra PUFF !

Katsura benim favorim. Fotoğrafta gördüğünüz uzun saçlı kız. Çok haksızlık yaptılar kıza. Hem sekai hem sınıfındaki kızlar hem Itou..
Bu arada anime ecchi içeriyor biraz. Onu da unutmadan söyleyeyim.

Kimse bu animeyi beğenmemiş ama ben ekşınlı oluşunu ve entrikalar içermesini falan beğendim. Bu tür animeler daha çok hoşuma kaçıyoor.. :)

Sizde bu tür aşk üçgeni. dörtgeni hatta beşgeni (abartmıyorum) konulu filmler,animeler izlemeyi severseniz. School Days'i de benim gibi seversiniz diye düşünüyorum. :)




19 Temmuz 2015 Pazar

If I Stay / Eğer Yaşarsam

If I Stay, içerisinde bulunduğu çevreden farklı olan Mia'nın aslında mükemmel giden hayatının bir anda trajediye dönüşmesiyle başlıyor. Bir seçim yapmalı. Kalmak için aşk yeterli mi ?

Aslına bakarsanız, filmin konusu çok farklı değil. Spoiler vermemek için ekstra çaba harcıyorum şu an çünkü aklımdakileri anlatmak için spoiler vermemek imkansız.
Herneyse, Filmin sonu hem hüzünlü hem güzel bitiyor. Sonunda mutlu olmama rağmen ağlamıştım. Ve hayır, bu sevinç gözyaşı değildi..

Filmin kitabını da okudum ve nedendir bilinmez kitabı okurken durduk yere ağlıyordum. Sanırım aklıma filmden görüntüler geliyordu. Mutlu bir bölümde bile burnumu sızlarken buluyordum..

Film kitaptan farklı falan değildi. Oyuncular vs. kitapla tamamen uyuşuyordu. Özellikle Mia'nın annesi tam düşündüğüm gibiydi. Yalnız kitapta insanlar duygulara daha çok önem veriyorlardı sanki.. 
Spoi vermiş gibi olucam biraz ama, örneğin hastanedeki hemşireler, Mia'nın akrabaları gibi.. Ama yine de film hoştu.

Chloe Moretz de bu role cuk oturmuş.Her ne kadar filmi bir nebze Camino'ya benzetsem de ayrıntılarla film farkını gösteriyor. Dediğim gibi beni filmin son 5 dakikası çok etkiledi.

Puanım ;






Keanu Reeves


Keanu Reeves... 
Bu isim benim için çook fazla anlam ifade ediyor. Blogumun bana göre en önemli parçası olan Keanu resimlerini, giflerini görmüş olmalısınız.
İşte o gif ve resimleri, 5047 fotoğraflık "Reeves" isimli klasörümden buldum... >.<

Daha çocukken annemin Al Pacino'ya hayranlığı yüzünden birçok kez Şeytanın Avukatı filmini izlemiştim. Her izleyişimde de Kevin'a ağzım açık, hayallere dalmış bir şekilde bakardım.. "Anne? Bu adamın adı ne?" sorusuna "Keanu Reeves" cevabını aldıktan sonra 1 saat Google'dan Keanu fotoğraflarına bakmıştım..

Ya ama bu adamı sevmemek, sempati duymamak elde mi ? Sadece karizması için değil, oyunculuğuna da hayranım. Hareketleri o kadar doğal ve duyguları seyirciye geçirmeyi o kadar iyi biliyor ki..

Bu adama çirkin derseniz çok büyük günaha girmiş olursunuz benden söylemesi. Şimdi diyeceksiniz "Cyloles. Hep eski genç fotoğraflarını paylaşıyorsun." Haklısınız ama elimde olmadan yapıyorum çünkü günün birinde "Biriyle evleneceksem Keanu'ya benzeyecek !" demiştim ve ben şu quantum düşünceye vs. çok inanıyorum. Benzeyecek Arkadaş !
Ama yine de sizin için bir fotoğraf;

Adam 50 yaşında ve hala çok karizmatik. Ayrıca yaşadıkları da kolay hazmedilebilecek şeyler değil. Bilmeyenleriniz için, Keanu ve kız arkadaşının çocuğu ölü dünyaya geldi. Bir kızı olacaktı. İsmini Ava Archer Symee Reeves koydular. Bu olayın üstüne kız arkadaşı, bir trafik kazasında can verdi ve kızının yanına gömüldü.
Ayrıca bir kızkardeşi kanser.
Hayatında ölümle çok iç içe oldu. Ayrıca şu an yaşadığı hayatı da hiç kolay kazanmadı. 
Son dönemlerde depresyonda olduğu söylentileri çıktı ama yeni resimlerle hayranlarını biraz da olsa gülümsetebildi :)

Yani bu şekilde.Çok hayranım çokk.

17 Temmuz 2015 Cuma

Triangle/Şeytan Üçgeni


Triangle filminin konusunu yazmak istemiyorum çünkü bunu siz bulmalısınız. Ama benim gibi konuyu okumadan filmi izleyemeyenler için şunları söyleyebilirim ;
Jess, arkadaşlarıyla bir yat gezisine gider ve fırtına çıkar. O sırada karşılarına çıkan bir gemiye binerler. Gemiye bindiği ilk andan beri dejavu yaşayan jess, içindeki huzursuzluğun sebebini bilmemektedir.

Bu filmi de bayağı önce izlemiştim ama şu an bile ne kadar etkilendiğimi hatırlıyorum. Filmi dikkatli izleyip parçaları birleştirmeniz gerekiyor. 

Filmde, Melissa George'un saf güzelliğiyle karşılaşıyoruz. Jess'te aslında çok dışa dönük bir tip değil. Kendi ve oğlu var sadece hayatında. Geziye çıktıklarında da davranışlarından anlaşılabiliyor bu.

IMDb; 6,9

Spoiler içeren yorum kısmım geldi. gri olan kısmı okumayıp geçebilirsiniz ^^

Filmin başında, olaylar gelişmeye başladığında "Yabuneyy?" moduna girmiştim. Ama beni birşeyler düşünmeye iten sahne hatırladığım kadarıyla gemideki saldırgan ortaya çıktığı zamandı. Ayrıca Jess'in  Liam Hemsworth'ün (Filmdeki adını unuttum >.<) başını yaraladığı zamandı. (Ya da ensesi.)
Ayrıca ordaki kızıl saçlı kadını defalarca ve defalarca öldürdüğü ve sürükleyerek güverteye götürdüğü zaman, oradaki aynı kadının binlerce cesedini görmek beni bu konuda aydınlattı.

Yani güzel bir yapım. Aklınızın sınırlarını zorlayan bir film. Beni düşündüren film severim ben. Filmin başı ve sonu aynı olursa o filmden hiçbirşey alamam yani.


Ben Beğendim İzlemeniz Tavsiye Edilir !! ^^

16 Temmuz 2015 Perşembe

Kocan Kadar Konuş


Kocan kadar konuş, gerçekten başarılı bulduğum Türk komedi filmlerinden biri. Aslında filmine gitmeyip kitabını okuyacak ve öyle izleyecektim ama annemin zoruyla girdim işte filme. 
Hoş, kitabını hala okumadım ama filmini bu kadar beğendiğime göre kitabı hayli hayli güzeldir.
Ayrıca sempatik güzelimiz Ezgi Mola oynuyor yani gülmemek elde değildi :)

Konusu, klasik Türk aileleriyle ilgili. "Kimle evlenmiş?" "Zengin miymiş?" "Ayyy o daha evlenmedi mi !" gibi cümlelerin bolca geçtiği bir film :)
Türk annelerimiz, ninelerimiz kızlar 20 yaşına bastığı andan itibaren "iyi bir damat" arayışlarına başlarlar... Bir de 30una merdiven dayamış, evde kalmış (!) kızımız Efsun var..
Çok genç yaşta evlenen kuzenini görünce, Efsun'un sabrı taşar, artık o da evlenmek ister.
Ancak, kitaplara çok düşkün olan efsun, kendine göre birini hiç bulamaz. O sırada en sevdiği kitabın yazarıyla konuşmaya başlayacak ve lise aşkıyla tekrardan karşılacaktır.


Filmin birçok sahnesinde anırarak güldüm bildiğiniz. Sinemada izlediğim için durum daha do zordu benim için. 
Esprili sahnede tamam herkes gülüyor. Ama sonra susuyorlar tabii filmi izlemeye devam ediyorlar. Ama mükemmel cyloles, hala gülmeye devam ediyor... Annesinden uyarı alıyor artık "Cyloles, filmi izemeye ne dersin?"
Komedi filmlerini artık evde izlemeye karar verdim. Çok neşeli biri olduğum için en küçük şeye hönkürerek gülebiliyorum. Gözlerimden akan yaşlarsa cabası..


Hatırladığıma göre izlediğim en iyi türk komedi filmi Kocan Kadar Konuş.
Gerek karakterler, gerek espiriler ve olay akışı olarak gerçekten iyi bir filmdi. Ezgi Mola rolüne şıp diye oturmuş. Ezgi'ye komedi dalını çok yakıştırırım zaten.
Murat Yıldırım'da iyiydi rolünde. 

IMDb Puanı; 6,7

Puan fena değil ama ben bir 7,0'ı hak ettiğini düşünüyorum. 
Filmde ayrıca; Ebru Cündübeyoğlu, Eda Ece, Nevra Serezli ve Gülenay Kalkan oynuyor. Dediğim gibi oyuncu kadrosu güzel :)

İzleyin Diyorum ^^





13 Temmuz 2015 Pazartesi

The Last Song/Son Şarkı


Son şarkı, yine çok önceden izlediğim filmlerden. Ama bu sefer konusunu yazmam ve yorumlamam zor olmayacak çünkü rahat 4-5 kez izlemişliğim var bu filmi.

Anne ve babası ayrı olan Ronnie (sanırım 16 veya 17 yaşındaydı) tipik bir ergendir. Yaz tatili için erkek kardeşiyle babasının yanına giderler. Babasıyla arası iyi olmayan Ronnie'nin, Kumsalda tanıştığı Will ile hayatı ve düşünceleri değişecek, istemediği olaylar gelişecektir.


Öncelikle film hakkındaki olumsuz yorumlar genellikle kitabın daha iyi olduğu yönde. Kitabı okumadım ama filmi gerçekten sevdim. Başrollerde Miley Cyrus ve Liam Hemsworth var. Ronnie'ye ciddi anlamda gıcık olmuştum filmin başlarında. Miley'nin bu role uygun olduğunu düşünüyorum. Liam da rolünü iyi güzel oynamış yani diyecek birşey yok :)

Film,Tybee adasında çekiliyor. Miley, kendi yazdığı Benim Yolum kitabında bu filmden ve Tybee adasından bahsediyor. Bu film, Miley için büyük bir oyunculuk deneyimi olmuş. Film çekildiği zamanlarda Miley sanırım 16 yaşındaydı. En fazla 17.

Ayrıca Greg Kinnear, (Ronnie'nin babası) rolünün hakkını fazlasıyla vermiş. Kızıyla ilişkisi kopuk bir baba ancak bu şekilde canlandırılabilirdi. 


Ve son olarak filmden bir Soundtrack. Ayrıca When i look at you, Miley'nin en sevdiğim şarkılarından. :)




12 Temmuz 2015 Pazar

Beren Saat'e Olan Hayranlığım




Meeerhaba. Film yorumlamaktan başka kendim hakkımda yazılar yazmak istiyorum.
Çünkü burada beni Cyloles olarak tanıyorsunuz. Bunu size borçlu olduğumu düşünüyorum.
hepsini bir yazıda paylaşıp rafa kaldırmak yerine taksit taksit kendim hakkında size yazılar yazmak istiyorum.

Mesela en belirgin özelliğim Beren Saat'e olan ilgim.

Beren Saat'i ilk kez Hatırla Sevgili dizisiyle tanımıştım. O zamanlar çocuktum ama bizimkiler çok izlerdi. Özellikle Anneannemde çok izlediğimi hatırlıyorum.
Sonra Aşk-ı Memnu çıktı ve bizimkiler onu da izlemeye başladılar. Annem kitabını okuduğu için büyük bir heyecanla izliyordu ve o da Beren Saat'i çok beğeniyordu. Sonra bu sevgim artmaya başladı. Artık Facebook'ta fan sayfaları açmaya başlamıştım Beren için ayrı bir sürü klasörlerim vardı..

Ve Beren'in Efesi..

Çoğunuz bilirsiniz ki Beren, zamanında çok acı bir kayıp yaşadı. Oyunculuk merdivenini adım adım tırmanırken, onu hep destekleyen, yanında olan erkek arkadaşı Efe'yi bir trafik kazasında kaybetti. Eğer ufak bir araştırma yaparsanız ne kadar bağlı olduklarını görürsünüz. Beren'in bakışlarında hep bir hüzün bulmuşumdur.. Nedeni Açık değil mi ?

Bütün bunlar Beren Saat'e daha çok çekiyor beni. Ünlü olduktan sonra hakkında -tabii ki bana göre-  hiç kötü birşey duyulmadı. Çünkü o tip biri değil. Güzel, zeki ve yetenekli.. :)

9 Temmuz 2015 Perşembe

The Bling Ring\Pırıltılı Hayatlar


Bling Ring, yaşanan bir olayı film şeklinde bize sunuyor. Ünlülerin pırıltılı hayatlarına takıntılı Rebecca ve arkadaşları onlar gibi hissetmek için farklı yollara başvuruyorlar. İnternetten takip ettikleri ve evini buldukları ünlülerin kıyafetlerine, mücevherlerine sahip olarak ün kazanıyorlar ve bu işi yapmaya git gide alışıyorlar...

Filmin başrollerinde Katie Chang, Israel Broussard, Claire Julien veeeee Taissa Farmiga'yla Emma Watson var.
Açıkçası benim filmi izlememi sağlayan ilk olarak Taissa'ydı. Taissa'ya karşı bir sempatim var. Ayrıca Emma oynuyor. Ve uzun süredir gençlik filmi izlemiyordum. Büyük bir beklentiyle açtım filmi ve beklentilerimi de karşıladı.

Tamamen gerçek bir olaydan alınmış bu 2013 yapımı film. Soydukları evin sahipleri de az tanınmış ünlüler değil. Neredeyse hepsini tanırsınız. Fakat bana göre, evleri soymalarının sebebi fakir olmaları değil. Durumları normal olan gençler ama gerçek bir ünlünün sahip olduğu marka çantalar, gözlükler vs. herkese çekici gelir.Yani onların sahip olmak istedikleri pırıltılı bir hayat.
Kendinize birşeyler katacak bir film arıyorsanız, -ki bu durumda zaten gençlik türüne pek bakmazsınız diye düşünüyorum- hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz.
Ama, gençlik filmi arıyorsanız eğlenceli birşeyler izlemek istiyorsanız açıp izleyebilirsiniz. Ben bu filme tam not verdim. Hiç ama hiç sıkılmadan izledim. ve oyuncu kadrosunun da çok iyi olduğunu düşünüyorum dalında gerçekten başarılı bir film.



Dil Öğrenmek ?


Her zaman hayalim İngiltere'de okumaktı. Hatta bundan 4-5 ay önceye kadar bu hayalime inanıyordum. Sonra İngiltere kadar pahalı bir ülkede nasıl tek başıma bir öğrenci olacağımı düşünmeye başladım ve "Tamam ya burada da süper okullar var" dedim. Kendime yeni bir yol çizmeye başladım. Taaki şans ayağıma gelene kadar.

İngiltereden akrabalarımız geldi. Ben onlarla hiç tanışmamıştım. Anneannem gibi sevdiğim bir teyzemin oğulları orada yaşıyor. Tatil için Mersine geldiler ve bizde bu şekilde onlarla tanışmış olduk. Daha doğrusu ben tanışmış oldum. Annem zaten tanıyormuş.

Steph,yani gelin beni ingiltereye okumaya çağırdı. Bu konuyu bayağı açtı. Ben ilk başta sadece gülümsedim ve umarım dedim ama çok ciddi olduğunu anladım. şimdiden benim için kolejlere bakmaya başlamış. Ve yanında dil kurslarına da. Ailemle konuştum, annem beni gönderebileceğini ama sadece dilin yeterli olmayacağını söylüyor. Ben bir ara çevirmenlik okumak istiyordum ama babam "Herkes dil öğrenebilir heh" diyip küçümsemişti. Ben tabiki öyle düşünmüyorum ama bu konu annemin içine kurt düşürdü. Bu akşam yemekte kesinlikle bu konu açılacak ve bir karar vermem gerekiyor. Mersinde dil kurslarını araştırıyorum, orada yapabileceğimi düşünüyorum ve içimde hiçbir huzursuzluk yok. 

Şans gerçekten ayağıma geldi. Bunu değerlendirmezsem, hep hayalini kurduğum Londra'ya yerleşmem çok zor olabilir hatta hiç olmayabilir. Yine de benim şu an için yapabileceğim tek şey dilimi geliştirmek ve karar vermek.

Bana şans dileyin..