25 Haziran 2015 Perşembe

Karadedeler Olayı


Karadedeler olayı, geçen yıl izlediğim ve beni çok etkileyen bir Türk yapımı korku filmi. Filmin yorumlarına baktığınızda çoğu kişiden geçer not alamamış. Hatta dalga geçenler, saçma bulanlar da olmuş. Ama ben filmi izledikten sonra tam 1 ay ışıksız uyuyamadım. Ayrıca filmin 'bazı' sahnelerini açıp, anlamlandıramadığım görüntülere tekrar bakmama rağmen birşeye benzetemedim.
Filmi Kaan'a zorla izlettim ve o da filmi saçma bulduğunu söyledi. Eee? Sorun bende mi yani ?
Hayır yani korku filmlerinden etkilenen bir insan da değilim anlamadım ki..

Filmin konusu şöyle ;
1989 yılında, 'K' ilinin 'L' ilçesinin 'D' köyünde, (Adını tam olarak vermiyorlar) köylüler saat 5ten sonra anlam veremedikleri olaylar karşısında dışarı çıkamaz olur. Bu olaylar gazetelere de yansır. 'Köyü cinler bastı' 'Cin Paniği' gibi manşetleri gören genç gazeteci H.B bu olayı araştırmak ve bu sayede iyi bir haber yapıp gündeme oturmak istemektedir.
H.B köye kamerasıyla köye gider.Muhtar ve köylüler tarafından karşılanır. Zaman kaybetmeden köylülerle röportaj yapmaya başlar. Köylülerin ağız birliği yaptığını düşünen gazeteci yine de her konuşmayı kayıt altına alır.


İşte böyle. Film 3 kasetten oluşuyor ve bu görüntülerin gerçek olduğu söyleniyor. 
Ayrıca filmde açıklamadıkları 'K' ili 'Kırklareli','L' ilçesi 'Lüleburgaz' ve 'D' köyünün ise 'Davutlu' köyü olduğu söyleniyor.
Belki bu kadar ciddiye almam, kırklarelili olduğumdandı bilemiyorum.
Ama bu olayın hiçbir gerçeklik payı yok benim gözümde.
Biraz spoi vermiş olacağım ama filmin sonunda, gazetecinin kıyafetlerinin,not defterinin ve diğer eşyalarının ormanın girişinde bulunduğu, ve o günden beri kayıp olduğu söyleniyor. Fakat o gazeteci, Medcezir dizisinde şu psikopat piyano öğretmeni karakterini canlandırdı. Tabii bunu ilk izlediğimde farketmedim. 
Ama her korku filmine 'YAŞANMIŞ BİR OLAYDIR' damgasını koymasalar olmuyor.

Filme, ilk izlediğimde ürkmüş olmamdan dolayı 3 puan veriyorum.


P.S I Love You/Not; Seni Seviyorum


Gelelim beni en çok ağlatan filme...
Not; Seni Seviyorum, ilk izlediğimde kısa süreli bir depresyon yaşatmıştı bana. Zaten okuduğum kitaplarda, izlediğim filmlerde ağlarsam, kendimi başrolün yerine koyup izlemişim demektir.
Evet, ne yazıkki empati hayatımın her alanında var...
Herneyse. Filmin konusuna gelecek olursak ; 

Güzel ve akıllı bir kadın olan Holly Kennedy, eşi Gery ile oldukça mutlu bir evlilik sürdürmektedir. Ancak aldıkları bir haber ikisini de derinden etkileyecektir. Gery'nin beyninde tümör vardır ve kurtulma umudu çok azdır. Bunu öğrenen Holly kocasından daha kötü bir ruh haline girer. Kocasını kaybettikten sonra Holly'nin yeniden nasıl iyi olacağını kimse bilmemektedir. Ancak Holly'yi çok iyi tanıyan Gery ölmeden önce sevgili karısına farklı zamanlarda eline ulaşacak şekilde düzenlenmiş bir dizi mektup yazmıştır. İlkini 30. doğumgününde alan ve büyük bir şok yaşayan Holly için bu mektuplar artık bir yol göstericidir. Kocasından hayatını yeniden bağlanmayı öğrenecek ve onun sayesinde kendisinin bilmediği yönleriyle karşılaşacaktır.

IMDb Puanı ; 7.0

Filmin konusunu anlatmayı sevmiyorum. Yeni bitirmiş olduğum filmlerse konusunu yazmak basit oluyor ama zaman geçmişse isimleri hatırlayamıyorum. Üstteki bilgiyi Vikipedi'den aldım (Burda yazar mahçup bakış atar) :)

2007 yapımı filmin başrollerinde Hillary Swank ve Gerard Butler oynuyor ! GERARD BUTLER !
Gerard Butler'a karşı ayrı bir zaafım var. Belki de filmde hönkürerek ağlamam bundan kaynaklanıyordur ama bu gerçekten sarsıldığım gerçeğini değiştirmiyor.


Filmin en sarsıcı kısmı şüphesiz yukarıda gördüğünüz sahneydi. Hıçkırıklara tam olarak o sıra başladım. Bana göre de kesinlikle aldığı IMDb puanını hak eden bir film. Gif'in kaynağını merak ederseniz eğer, üzerinde yazıyor :)

Puanım 5/5 !!






Senden Önce Ben


Senden önce ben, okuduğum harikulade 10 kitap arasında yerini aldı.
Aslında, yorumunu okuduğum,dinlediğim herkesin bu kitapta ağladığını görmek beni pek şaşırtmamıştı ve biraz da olsa kitaba önyargılı yaklaşmama neden olmuştu.
"Aşk hikayesi ve sonu acıklı" diye düşünmüştüm otomatikman.
Kırmızı Kedi'deydim ve aklımda hiçbir kitap yoktu. Sonra Senden Önce Ben'i gördüm ve dram kitapları, filmlerini falan sevdiğim için almak istedim. 

Konusu, işsiz kalan ve ailesine maddi açıdan yardım etmesi gereken Lou'nun bulabildiği tek iş, bir kötürüm hastasına 'hasta bakıcı' olarak hizmet vermektir. Lou iş görüşmesine gider ve yapacağı işin hasta bakıcılıktan çok, arkadaşlık olacağını anlar. Felç olmadan önce çok hareketli ve deli dolu olan şirket sahibi Will Traynor'un yanında işe başlar. 6 aylık bir kontrat imzalarlar. Lou, kontratın neden 6 ay sürdüğünü sonradan öğrenecektir.

Aldım ve okumam gereken diğer kitapları bir kenara bırakarak okumaya başladım. Kitabın ilk sayfalarından itibaren düşündüğüm tarz bir kitap olmadığını anladım zaten. Konusu tahmin ettiğimden çok daha fazlaydı. Çok daha farklıydı. Ben Tamamen bir aşk hikayesi beklerken, yazar aşkı bastırmış. Bu da kitabı sıradanlıktan kurtarmış. Kitapta, Lou'nun yapması gerekenleri Will'in yapması zaten beni çok etkiledi. Sonunda ben de hunharca ağladım ve beni bu kadar etkileyen ilk kitap olmasına şaşırdım... :)

Puanım elbette ki ;




23 Haziran 2015 Salı

Aşk Tesadüfleri Sever


Hiç Türk yapımı izlemiyormusun Cyloles ? diye soracaksınız, haklısınız. Kaliteli yapımlar oluyor ve bende izlememezlik yapmıyorum. Ama konusu benim için çok önemli.

Mesela, Aşk Tesadüfleri Sever, hatırladığım kadarıyla beni en çok etkileyen yerli filmdi. Doğum günümde vizyondaydı ve benim canım her zamanki gibi film izlemek istiyordu. Filme annemle birlikte girmiştik ve filmin çıkışında annem sulanmış gözlerimi kızarmış burnumu görmesin diye neler neler yapmıştım...



Konusu şöyle; Deniz, bir foto galerisine rastlar ve bir kız çocuğu fotoğrafı görür. Fotoğrafı görmesiyle geçmişe döner ve anıları canlanır, fotoğrafın kendi çocukluk fotoğrafı olduğunu anımsar ve fotoğraf galerisinin sahibi, Özgür ile tanışır...

Burada bitiriyorum çünkü adı üstünde 'Tesadüf'lerden bahsetmek istemiyorum.
Filmin başrollerinde Mehmet Günsur ve Belçim Bilgin yer alıyor. 

Filmin Finalı beni gerçekten derinden etkilemişti. "Ha tamam böyle olacak." deeeerkeeen...... Neyse sustum.

Bu arada filmin resmi internet sitesine de göz atabilirsiniz. fragman ve konusu orada da yazıyor.


Benim puanım ;







22 Haziran 2015 Pazartesi

Breakfast At Tiffany's/Tiffany'de Kahvaltı/Çılgınlar Kraliçesi


Holy Golightly, güzelliğini kullanarak istediği her erkeği elde edebilmekte ve geçimini böyle sağlayabilmektedir. Kendini iyi hissetmediği zamanlarda Tiffany's mücevher dükkanının önünde çörek ve kahveyle kahvaltısını yapmaktadır. Ancak apartmanına yeni taşınan ve bir yazar olan Paul Varjack'e karşı ilgi duymaya başlamaktadır..

IMDb Puanı ; 7,8



Öncelikle bu filmi neden "Çılgınlar Kraliçesi" olarak çevirdiklerini hala anlamış değilim. Filmin orjinal ismi, filmi gayet iyi yansıtıyor.
Herneyse, film 60'larda geçiyor ve  o zamanların modasını izlediğimde gerçekten ağlamak istedim. Zarif kadınlar, büyük mücevherler, eldivenler... Audrey Hepburn'e tekrar aşık oldum.

Film 1961 yapımı olmasına rağmen çekim kalitesi vs. çok iyiydi. Eskiden, eski filmleri izleyemezdim. Tabularımı yıkmamı sağlayan Audrey Hepburn oldu. Bu filmi de onun için izlemiştim.
Tanrım ! Sanırım eşcinsel oluyorum !!

Puanım Tabiki ;






19 Haziran 2015 Cuma

House Of The End Of The Street/Sokağın Sonundaki Ev


Elissa, annesi Sarah ile beraber küçük bir kasabaya taşınır. Evlerinin yanında gizemli bir ev daha bulunmaktadır ve o evin sırrını daha sonra öğrenirler. Söylenenlere göre ev sahiplerinin kızı, anne ve babasını uyurken öldürmüş, sonra ise ortalıktan kaybolmuştur. Geriye sadece kızın ağabeyi Ryan kalmıştır.
Elissa ise herşeye rağmen  Ryan ile yakınlaşmaya başlamıştır..

IMDb Puanı ; 5,6


Filmi izleme nedenim Jennifer Lawrance.
Jennifer'ın korku filmi olduğunu görünce hiç düşünmeden izledim keşke düşünüp izleseymişim..
Ya bilmiyorum, ben filmi farklı bulmadım. Yani birçok kısmı klişeydi. Spoi vermemek için sadece filmin başından bahsedeceğim. Mesela Elissa'nın anne ve babası boşanıyor ve küçük, emniyetli, sade bir kasabaya taşınıyorlar.. 
Daha klişe bulduğum birkaç yer var ama ağır spoi vermiş olurum o yüzden  bırakıyorum burada.
Filmde sevdiğim tek kısım sonlara doğru heyecanın artması. Kabul ediyorum filmin sonlarında gerçekten Türk Annelerimiz gibi karakterlerle konuşmaya başladım :) 'Hadi Elissa!' gibi..
Filmin o kısmı güzeldi. Onun dışında pek beğendiğim söylenemez Açıkçası Jenn'den daha farklı bir film bekliyordum.

Puanım 2 :(






We Need To Talk About Kevin/Kevin Hakkında Konuşmalıyız


Eva, gençlik yıllarında yaptığı bir hata yüzünden kevin'a hamile kalır ve tüm geleceğinden vazgeçerek Kevin'ı doğurmaya karar verir. Fakat Eva, Kevin için yaptığı bu fedakarlık yüzünden daha küçücükken Kevin'ı bundan sorumlu tutar. -Sanki kendi hatası değilmiş gibi. (Burda yazar göz devirir) -
Kevin, Eva'nın bu düşünceleriyle büyür. Sonradan Eva, Kevin'ı geri kazanmaya çalışsa da, çok zeki bir çocuk olan Kevin gerçeğin farkındadır. 
Kevin'ın annesinden görmediği sevgi onu sosyopatlığa itecektir.

IMDb Puanı ; 7,5


We Need To Talk About Kevin, benim favori 5 filmim arasında. Buna rağmen, filmi ilk izlediğim zaman ne kadar sıkıldığımı hatırlıyorum. Sanırım filmi ikiye bölüp yarım yarım izlemiştim o derece.
Ama filmin sonlarına doğru geldiğimde "Bu ne ya?" dedim kendi kendime. Gerçekten etkilendim.
Filmde Ezra Miller oynuyor !
Ezra Miller'a olan hayranlığımı çoğu kişi biliyor. Aslında filmi bir bakıma da onun için izlemiştim.
Filmde Eva rolünü Tilda Swinton canlandırıyor. Rolünün hakkını dibine kadar veren bir oyuncu. Fazla söze gerek olduğunu düşünmüyorum.
Tüm anne ve babaların yanı sıra eğitimcilerin de izlemesi gereken bir film. Bu film yeğenlerime yaklaşımımı bile değiştirdi. 

Tabiiki Favori filmime 5 puan veriyoruuum !




16 Haziran 2015 Salı

Another


Sakikabara, okulunu değiştirmiş bir 7. sınıf öğrencisidir. Yeni sınıfında Misaki Mei adında bir kız dikkatini çeker. Gözünde göz bandı vardır ve sınıftaki kimse onunla konuşmuyordur. Nedenini sorsa da kimseden net bir yanıt alamaz. Sakikabara'da Misaki'yle konuşmakta ısrarcı davranır. Nedenini çok daha sonra öğrenecektir. 26 yıl önce yaşanmış bir olay gün yüzüne çıkacak ve laneti herkesi etkisi altına alacaktır.

Öncelikle, gerilim seviyorsanız, dalında başarılı bir anime. Spoi vericem biraz ama ölüm şekilleri de çok yaratıcı :3
12 Bölümlük bir anime ve gerçekten sürükleyici. Çok kolay izleyip bitirebilirsiniz. Her bölümde beklenmedik birşey çıkıyor. 'Bu bölüm çok sakin görünüyor.' diyorsunuz ve hooop biri ölüveriyor.

Güzel, zevkle izlediğim bir anime fakaaat çok etkisi altında kaldığım söylenemez.
'İzliyim mi yani şimdi ?!' derseniz 'İzleyin.' Derim.

Puanım ;


Death Note/Ölüm Defteri



Death Note benim ilk izlediğim anime. Keşke Anime izlemeye Death Note ile başlamasaydım diyorum çünkü, şu ana kadar hiçbir animeyi Detah Note kadar sevemedim. Bunun tek sebebi kesinlikle izlediğm ilk anime olması değil. Hiçbir konuyu, Detah Note kadar sevip benimseyemedim.

Çoğunuz Death Note'u biliyorsunuzdur ama ben yine de konusuna değineyim.

Yagami Light, okulunun en zeki ve en gözde öğrencisidir. Bir gün okulda, camdan dışarı bakarken gökyüzünden bir defter düştüğünü görür. Eve dönerken ise deftere bakar üzerinde "Death Note" yazan bu defteri ciddiye almaz ama yine de yanına alır. Üzerindeki talimatları okuduktan sonra denemeye karar verir ve televizyondan gördüğü rastgele bir suçlunun ismini yazar. Defter işe yarıyordur. Adalet takıntısı olan Yagami Light, bu defteri kullanarak dünyaya adalet getirip kendini "Tanrı" ilan etmek ister ve işe koyulur.

L 'mi yoksa Kira'mı diye soracak olursanız ; KİRA.
Ya adamda karizma var zeka var güç var...
Spoi vermemek için çok zorluyorum kendimi şu an çünkü Death Note'dan bahsetmeyi çok seviyorum. O yüzden yazımı burda bitireceğim. ^.^

Favori Animem için elbette 5 Puan !